11 Temmuz 2015 Cumartesi

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ 103 OLİMPOS HAVLUSU


Yorgunluk sınırındayım...Bu manada yorgunluk için yeşil kart talep ediyorum..Artık desinler ki bu kadın hiç bir şey yapamaz,bizim yardımcı olmamız lazım ve önce muhtarlık tespit yapsın sonrada valilik onaylasın.Kartımı edineyim, el birliğiyle beni tatile götürsünler...
Ne lokum olur değil mi?
Tatille başladık tatille devam edelim.Çok uzun zaman önce çıktığım bir ''OLİMPOS'' tatilinden bahsetmek istiyorum.
Sene 2004 Devlet Opera ve Balesi'nin çok kıymetli üyeleri olan arkadaşlarım ile Antalya Aspendos festivali sonrası buluşup Olimpos'a gideceğiz.Beni tatil araştırmacısı olarak belirlediler.Bir pansiyon bulmam için ve konuyu organize etmem için görevlendirdiler.Devletin ve devletin memurunun emri başım gözüm üstüne...:)))Ben de konu ile ilgili gazetede çıkan haberleri takip ettim ve bir sıradışı pansiyon buldum.DİVASA....Aslında bu bölgede yaygın olan bungalow tipi ağaç evler var fakat inip çıkarken devlete zeval gelir,memur yaralanır diyerekten, yerde bir pansiyon seçtim...

Sıcak cehennem ötesi,beni havaalanından aldıklarında,terden benzin istasyonunda üzerimi değiştirdiğimi hatırlıyorum.Navigasyon denen alet henüz icat olmamış ellerimizde garip cep telefonları var.Benimki
Ericsson :)) Yol tabelalarını takip ederek taşlı tarla gibi bir yoldan arabayla ulaşmaya çalışıyoruz.Umutsuzluk buram buram sıcakla birlikte ciğerlerimize nüfus ediyor.
- Ya şöyle bir bakarız,baktık beğenmedik döneriz,Çıralı'da kalırız..
- Aaa,tabi tabi...Yol çok kötü baksana nerelere geldik..
Ben hiç ses çıkaramıyorum zira organizasyon bana ait.Sadece salavat getiriyorum..Eğer kötü bir yer çıkarsa mundar gitmemek için...
Epey yolu bu şekilde geldik,karanlık basmak üzere..Yani geri dönüş de pek mümkün görünmüyor..:)))
- Geç de oldu,ay çok uzak bir yermiş..
- Canım artık kalınır bir akşam...
- Çok yorulduk,olmazsa kalırız bir akşam valizleri falan açmadan sonra yarın bakarız bir şeyler...
Tüm bu mehter çığlıkları ile pansiyona ulaştık...Sonradan ''LİME'' olduğunu öğrendiğimiz ağaçların altında ahşap sedirler üzerine yerleştirilmiş kilim desenli yastıkların olduğu bir pansiyona ulaştık.
Valizler falan inmedi tabii.Pansiyonun sahibi gençten bir arkadaş.Bize odaları göstermek için bir görevlinin önüne kattı.Odalar ahşap bungalow. Cehennem halt etsin.MAGMA tabakasındayız. Yataklar iki kişilik çünkü yer yok klima da yok..Ve battaniye var.Allahım, şaka ama kamera nerede.
Çok mahcubum.Arkadaşlarımı tatil yapsınlar diye altından ergimiş lav tabakası geçen bir pansiyona getirdim.Görünürde deniz falan yok,kokusundan eser yok..
-Deniz peki?
-İki,ikibuçuk kilometre var buradan dedi...
-Arabayla mı?
-Yok,araba gitmez, yürüyerek...
Herkes hücceten kalpten gidiyordu..Böyle bir ayakkabı yok zaten bizde..Festival kostümleri var kızlarda,ben de İstanbul'dan Bodrum semalarına uygun pul boncuk gelmişim..Mahvolduk kısacası..
Parmak arası tokyalar ile 2,5 kilometre...Pentatlon dan bir sonraki segmente geçilmesi gerekecek..Bir dünya rekoru olabilir.Ama kimse GUINNESS'e konuyu bildirecek durumda değil..Herkes baygın..
-Battaniyeyi ne yapacağız,zaten çok sıcak..Dedi birisi..
Adam kendinden emin cevap verdi..
-Gece çok soğuk olur abla...
-Aaaa,soğuk mu ?
Gül'e dedim ki ben iki kişi yatamam.Huylu kadınım vesselam...
-Sabah kıçın donarda sarılırsan karışmam bak dedi...
Ve öngörüsü doğru çıktı..Sabaha karşı arkadaşımın kollarındaydım..Sarmaş dolaş ve üzerimizde battaniye..:)))
Tecavüz kaçınılmaz ise tadını çıkar mantığı ile 2,5 kilometre yürümeye ve denize gitmeye karar verdik..
Bu arada bir hatun kişi daha bekleniyor.O zavallı da yolun bir kısmını taxi yarı yolda bıraktığı için topuklu saboları ile yürüyerek geliyor.Kızcağız geldiğinde saldırıya uğramış ve dehitratasyon geçirmiş vaziyetteydi...Odasını gösterdik..Biz üzerini değişmesini beklerken çığlık çığlığa kendini odadan dışarı attı...
- Odamda TARANTULA var..!!!
Yok artık dedik,görevli adamı çağırdık..
-Olabilir ben bir bakiyim,diyerek elinde terlik teki ile içeri girdiğinde şaşkınlıktan saçımın önü döküldü..
Ulan kahretsin yağmur ormanlarınamı geldik nedir...
Odadan devamlı ''şak,şak'' terlik sesi geliyor.Adam dışarı çıkıp terini silip nefes alıyor..
Biz hep bir ağızdan :
-Öldürdün  mü? diye sorunca da, hayır ama çok az kaldı, diye cevap verip tekrar içeri giriyor..
15-20 dakika kadar bu av devam etti ve nihayet ölü bir tarantulamız oldu..Özlem odasına yerleşti..Plaj çantalarımızı alıp denize doğru yola çıktık..
Az gittik,uz gittik,dere tepe düz gittik yaklaşık 1 saat sonunda önce buz gibi akan bir dereye ulaştık..Ayaklarımızdan akan soğuk su dopingi ile yarım kilometre sonra olağanüstü bir sahile ulaştık..Gerçekten değdi doğrusu...Bakir bir plaj..Pardon harbi bir deniz kenarı...
Kızgın taşların üzerine boş bulabildiğimiz bir yerlere  havlularımızı yayıp masmavi denize kendimizi attık.Bir ara havluyu boş bulup birileri yatar diye endişelenmedim desem yalan olur.Aşırı kalabalıktı..
Sanki iltica için deniz kıyısında bekleşiyoruz.Birazdan bir gemi gelip bizi alıp gidecek...
Sonraki bir kaç saatte hatırladığım; güneşten kebap olduğum ve kulaklarımda hayatımda ilk defa o deniz kıyısında gördüğüm MP3 den , MARIO FRANGOLUISO'nun sesi olduğudur..Asla silinmedi kulaklarımdan, hafızamdan,kalbimden..O an o sese aşık oldum..
No şezlong No şemsiye :))))
Karnımız acıktı biraz daha yürüyüp gölge bir sahil restoranına ulaşalım dedik..Tam biraz ilerlemiştik ki arkamızdan bir çocuk koştu.Hanımefendi havlunuzu unuttunuz:)))
-Ah,teşekkür ederim..Ay bu havluyu otelden aldım kalsın dedim ama çocuk getirdi neyse...
Yemek yedik,güneşten kurtulduk ya keyfimiz yerinde...Masada bir kadından bahsedildi..Çok merak ettiğimi İstanbul'a dönünce muhakkak görmek istediğimi söyledim...
Hesabı ödedik kalktık 2,5 km bizi bekler...Biraz ilerledik bu sefer de restorandaki garson koştu peşimizden..
- Havlu kalmış..Sizin herhalde..
- Ah evet,teşekkürler..Ben bu havludan kurtulamayacağım herhalde baksanıza nereye bıraksam peşimden geliyor..:))))
Sahilde yürürken karşıdan masada bahsi geçen kadın geliyormuş..Şoka girdiler..
Yahu Gaye başka bir şey istesen olacakmış.İşte Gülderen bu :))))
Gülerek yürümeye devam ettik.Aynı havlu bu sefer de surların çıkışındaki çöp kovasına atıldı.Ama nafile yine arkamızdan birisi hanımlar havluyu unuttunuz diyerek peşimizden getirdi..
Artık o havlunun canlı olduğunu ve bizimle tatil yapmak istediğini biliyorduk.Hatta ben o da hesap ödesin diye bir fikir attım ortaya :)))
Birisi ben bu havluyu odamda istemem,gece canlanır bu diye isyan etti:))
Gece BULL BAR yani türkçe meali Öküz bar olan bir bara gittik.Seda Sayan'ın eski eşlerinden birinin işlettiği bir mekan. Kaçıncısı biz çıkaramadık ama...Çok eğlendik..Yine yürüdük..Yine ertesi gün yine yürüdük..Daha sonraki gün yine...Havlu bir ara yoruldu onu omuzumuza aldık..Yazık yaa....

En güzel tatillerimizden biriydi..OLİMPOS...Yorgunluk deyince tatil yorgunluğu geldi de aklıma...
En güzel tatiller sizlerin olsun...Tavsiye var ısrar yok Olimpos çooooook güzel...

GAYE KURT










































DÖNÜLMEZ BİR YERDEYİM


Yaprak gölgesi ile kıskandırır güneşi,
Güneşin neşesinde saklıdır gönül eşi,
Akşam olmuş karanlıkta artık gönül kafesi,
Kuş uçmaz kervan geçmez dönülmez bir yerdeyim,
Saçıma dolsa aklar yılları sustururum,
Gözümde bir damla olsan ağlamadan dururum,
Belki bir gün diyerek kendimi avuturum,
Kalem yazmaz ezber bozmaz görülmez bir yerdeyim...
GAYE KURT 🐺
Fotoğraf: Ergül Bahadır paylaşımı....

SÖZ GEÇİRDİM


Bulutlara söz geçirdim artık beni dinliyorlar,
Sesimi duyduklarında bana doğru geliyorlar,
Aşk nedir sevgi nedir senden iyi biliyorlar,
Rüzgar çıkmış güneş açmış hepsine boş veriyorlar,
Yağmurun deliliğine inan gülüp geçiyorlar,
Yaşamak için ölmenin değerini biliyorlar,
İstediğin gibi yaşa hayat çok kısa diyorlar,
Bulutlara söz geçirdim artık beni biliyorlar....
GAYE KURT 🐺

AY BİR BAŞKA DOĞMALI


Ay bir başka doğmalı bu gece,
Güneşe kinaye yapmalı doğarken,
Tenimizi yakmalı sıcacık ısıtmalı,
Biraz günden biraz geceden almalı,
Ay bir başka başka bir aşka doğmalı,
GAYE KURT 🐺

  AŞKIN TARİFİ MÜMKÜN Bir sabah güneşle uyandığında, Işığıyla kamaşır gözlerin, Garip halsiz bir yorgunluk, Mahmur bir gün başlangıcı, Aç mı...